Bebek ilk günlerden itibaren dış dünyaya karşı ilgili ve duyarlıdır. Ağlama bebeğin tek anlatım aracıdır. Bebeğin gereksinimleri düzgün aralıklarla karşılandıkça, bebek beklemeyi öğrenecektir. Acıkınca doyurulduğunu, sıkıntısı olunca annesinin yanına geldiğini deneyimleriyle bilmektedir. Her anne, zamanla bebeğin ağlamasının niteliğinden altının ıslandığını, acıktığını ya da kucağa alınmak istediğini ayırt edebilmektedir.
Gereksinimlerin böyle düzenli karşılanması bebekte bir güven duygusu oluşturur. Bu güven duygusu anne baba ve diğer yakınların bebeğe gösterdikleri sevgi, ilgi, koruma ve destekle gelişmektedir. Buna temel güven duygusu denir. Bebeğin ihtiyaçlarının düzenli karşılanmaması, özellikle sevgi, ilgi, yakınlık, vücut temasının az olması veya olmaması bebekte güvensizlik duygusunun gelişmesine yol açar.
Bu dönemde emme en baskın olaydır. Bebekler yanaklarına değdirilen her şeyi ağızlarına götürürler. Bebek için doyum tokluktur. Dürtü ise almaktır. Bu döneme alıcılıkdönemi de denebilir. Bu dönemde alıcılık en belirgin olay olarak ortaya çıkar. Çocuğun rahata kavuşması için dürtünün yerine getirilmesi gerekmektedir. Çocuk ağladığında anne koşar, ya emzirir ya da biberonu ile bebeğini doyurur. Bebek anneden yalnızca karnını doyurmasını değil, sevgi, yakınlık, şefkat ve ilgi beklemektedir. Bebek bu alışverişlerden aldığı doyumla temel güven duygusunu oluşturmaktadır. Temel güven duygusunun temelleri bu dönemde atılır. Bu dönem iyi geçmişse, bebeğin temel güven duygusu güçlü olacaktır.
Doğumdan sonraki ilk haftalarda bebek anneyi ayrı bir varlık olarak değil, kendisinin bir uzantısı olarak algılar. Bebeğe göre, annenin memesi de ayrı bir organ değil, kendi bedeninin bir uzantısıdır.
İkinci aya doğru anneyi tanıma, başkalarından ayırt etme başlar. Bebek artık annesinin yüzünü yabancı yüzler arasından ayırabilmektedir. Anneye bakar, gülümser, sesler çıkarır, ona doğru gitmek için el-kol hareketleri yapar. Bebek daha sonra kendini ayrı bir varlık olarak görmeye başlayacaktır. İlk aylarda bebekler rahatlıkla herkesin kucağına giderler. Altıncı aydan itibaren yabancılar tarafından kucağa alındıklarında ağlarlar. İlk aylarda anne ayrılığı tüm bebekler için olumsuz sonuçlar doğurabilir.
Sevgi yokluğu içinde büyümüş çocukları incelediğimizde, sevginin ne kadar yaşamsal olduğunu anlamaktayız. Sevginin sürekli olması çok önemlidir. Ancak, sevgi veren kişilerin durmadan değişmesi bebek için güven verici olmaz.
Bir başka bilinmesi gereken şey de annenin yavrusuna yeterli sevgiyi verebilmesi için kendisinin sağlıklı, mutlu ve huzurlu olması gerektiğidir. Zor bir doğum, annenin sağlık durumunun bozukluğu, aileden birinin hastalığı, parasızlık, eşin işini kaybetmesi, eşler arası geçimsizlik iyi bir anneliği engelleyen önemli etkenlerdir. Anneyi tedirgin eden sorunların başında bebeğin sakat veya sağlık sorunları ile doğmuş olması gelmektedir.
Bebeğe meme verirken, altını değiştirip, banyo yaptırırken veya uyuturken annenin bebekle konuşması, ilgisini çekici sesler çıkarması, gülücükler atması yararlı olur.
0-12 YAŞ ÇOCUK GELİŞİMİ: SÜT ÇOCUKLUĞU DÖNEMİ
Biberon Kullanımının Bebeğin Ruhsal Gelişimi Üzerinde Olumsuz Etkisi Var mıdır?
BEBEĞE NİNNİ SÖYLEMEK, SALLAMAK SAĞLIKLI MIDIR?
Çocuğa ninni söylemek, bir süre sallamak yararlı yollardır. Bunlardan kaçınılması gerektiği düşüncesi yaygındır. Ancak bu konulardaki katı tutumların esnetilmesi gerektiği günümüzde anlaşılmıştır. Her anne aşırıya kaçmadan, kendi yaşantısını sınırlamadan çocuğunu rahatlatacak yöntemleri kullanabilir. Ancak anne bu yöntemlerin kendisine eziyet haline gelmesine izin vermemelidir.
BEBEK AĞLAYINCA ANNE HEMEN KOŞMALI MIDIR?
Bebeğin uzun uzun ağlatılması, sürekli başucunda ağlayacak mı diye beklenilmesi doğru olmayan davranışlardır. Bu konuda da çok katı olmamak ve bebeği hırçınlaşıncaya kadar da ağlatmamak gerekmektedir. Bilinmesi gereken bebeklerin annesiyle ilişkiye, alışverişe gereksinimleri olduğudur.
BEBEK İÇİN EMZİK GEREKLİ MİDİR?
Emzik konusu da annelerin kafasını meşgul eden konulardan biridir. Bebek için emme, bir doyum, rahatlama, gevşeme ve uykuya kolay geçiş aracıdır. Bebek tok olduğunda da emziğini emerek bir doyum sağlar, hatta emzik yoksa parmağını, elini veya battaniyesinin bir parçasını emebilir. Uzmanlar son yaptıkları çalışmaların ve gözlemlerin sonucunda, emziğin yararlı olduğunu söylemektedirler. Hatta bir yaşından sonra da uykuya dalış sırasında emzik emmenin yararlı olduğunu vurgulamaktadırlar. "Ya emziği bırakamazsa" korkusu yersizdir. Çocuğun belli bir noktada ilgisi azalacak ve emziği bırakacaktır. Bu konuda çocuğu teşvik etmek, emziği yavaş yavaş ortadan kaldırmak doğru bir yoldur.
SIK SIK BAKICI DEĞİŞTİRMEK SAKINCALI MIDIR?
Bebeğin bakımında yardımcı olan kişilerin sık sık değişmesi bebeği tedirgin eder ve güven duygusunu sarsabilir. Dolayısıyla mümkün olduğunca bakıcı değiştirilmemelidir.
ANNENİN BEBEKTEN KISA YA DA UZUN SÜRELİ AYRILIKLARI
Bebeklik çağında anneden ayrılığın bir haftayı geçmemesi doğrudur. İlk üç yaşa kadar çocuk annesinin ayrılığına birkaç hafta dayanabilir. Dört-beş yaş çocukları tanıdıkları bir ortamda yaklaşık bir ay annenin geçici ayrılığına katlanabilirler.
Bu durumlarda çocukların huysuzlaşması, hırçınlaşması normaldir. Böyle bir ayrılıktan sonra dönüşte, çocuk anneye uzak durabilir. Onu unutmuş, dönüşüne sevinmemiş, yadırgamış gibi davranabilir. Bu geçici bir durumdur. İki sonuca yol açabilir. Ya kısa sürede çocuk anneye sokulur, ya da aşırı bağımlı hale gelebilir. Bu ikinci durumda anneden ayrılmak istemez. Anneyi göz hapsinde bulundurmaya çalışır. Anne tekrar gidecekmiş gibi kaygılıdır. Geceleri bile anneyle yatmak ister. Bu gibi durumlarda zaman geçirmeden bir psikologdan yardım istemek uygundur.
Özellikle altıncı aydan sonra annenin birden ayrılışı ortaya çok ağır sorunlar çıkarmaktadır. Ağlama, tedirginlikle başlayan bu tablo, ayrılık uzadıkça yemekten içmekten kesilme, ishal, kusmaya kadar varır. Bebeğin gelişmesi duraklar. Annenin ayrılığı iki ayı geçerse, bebekte çevreye ilgisizlik, bakışlarda donuklaşma görülür. Bu tabloya Dr. R. Spitz, bebeklik depresyonu adını vermiştir. Anne ilk üç ayda geri dönerse, bebek hızla eski canlılığına kavuşur, ancak üç-beş aydan uzun süren ayrılıklarda bebeğin kendini toparlaması güç olabilmektedir.
ÇALIŞAN ANNE
Çalışan anneler ister istemez kendilerini suçlamakta ve bebeklerine istedikleri kadariyi bakamadıklarını düşünmektedirler. Çocuğa gereken önemi veren toplumlar çalışan anneye kolaylıklar sağlamaktadırlar. Çalışan anneler çocuklarına yeteri kadar zaman ayıramadıkları için tedirgindirler. Ancak sorun çalışan annenin kaygılanmasını gerektirecek boyutta değildir. Yapılan çalışma ve gözlemler çocukla geçirilen sürenin değil, ilişkinin niteliği, sürekliliği ve güvenilirliğinin önemli olduğum göstermektedir.
Çalışmadığı için mutsuz, tedirgin, doyumsuz olan annenin huzursuzluğu çocuklara yansır. Bu da çocuk açısından istenmeyen bir durumdur.
Bazen görülen uygulamalardan biri de anne çalıştığı için bebeğin büyükanneye bırakılmasıdır. Eğer çocuk her akşam kendi evine alınmazsa ortaya olumsuz etkiler çıkabilmektedir.